Kadim İngilterenin huzurlu tarlaları ve çayırlarında, bir granit çıkıntısının üzerinde 600 yıldır duran küçük bir köy vardır. Hemen doğuda köye ismini veren upuzun bir taş duvar yükselir. İşte burada, Duvar Köyünde, genç Tristran Thorn kalbini, akıllara zarar veren güzellikteki Victoria Forestera kaptırır. Ve işte burada, yepyeni bir Ekim arifesinde, Tristran aşkına bir söz verir - bu öyle hızlı edilmiş bir yemindir ki, onu duvardaki tek gedikten dışarı, çayırların ötesine ve hayatının en heyecanlı macerasına yollayacaktır.
YORUMUM
Yine harika bir Neil Gaiman romanı ile karşınızdayım! Yazarın hayal gücüne hayran kalmamak elde değil doğrusu.
İtiraf etmek gerekirse kitabı okumadan önce yine aynı isimle olan filmini izlemiştim ve çok sevmiştim,hayran kalmıştım.Daha sonra kitabı olduğunu öğrenmiştim ama -o zamanlar aklım neredeyse artık- kitabı almamıştım.Tabi burada beni en çok üzen şey Neil Gaiman ile çok daha erken tanışabilirdim suçluluk duygusundan kurtulamam.Amaan geç olsun da güç olmasın değil mi?
Dediğim gibi daha önce filmini izlediğim için ilk başlarda kitapla filmi karşılaştırmaktan konuya pek odaklanamadım.Bu arada bilginiz olsun diye söylüyorum.Kitapla film arasında dağlar kadar fark var.O yüzden benim yaptığım hatayı yapmayın ve filmden önce kitabı okuyun.
Yetişkinler için peri masalı gibi bir şey olmuş.Yani aman bu çocukçadır okumam bunu demeyin ama çok da yetişkin ağırlıklı bir şey de beklemeyin. Yani anlayacağınız gibi Gaiman her yaş için bir peri masalı yazmış.
Peki bu güzel hikayemiz nasıl başlıyor? Tristran Thorn Victoria Forester'a -ki kızın isminin geçtiği ilk cümleden itabaren gıcık oldum- aşıktır.Bir gün artık dayanamayıp duygularını itiraf eder.Ve onunla evlenmesini ister.Victoria da olmaz,saçmalama falan der ama bir yandan da Tristran'ın iltifatlarını dinlemektedir.En sonunda çaresiz Tristran konuşmaları sırasında kayan yıldızı göstererek onu sana getirirsem benimle evlenmeyi kabul eder misin? diye sorar ve Victoria bunu kabul eder.Veee hikayemizde böylece başlamış olur.
Kitapta aradığın aramadığın ne varsa var.Cadılardan tut hayaletlere kadar her şey var.Hatta Geiman'ın yarattığı bir iki tür de var.Yani sıkılmanız pek mümkün değil.
Aslında kitabı çok daha ayrıntılı anlatmak isterdim ama Gaiman tamamen başka bir dünya yaratmış ve o dünyayı özetle bile anlatmam mümkün değil.Bunu yapmam yazarın hayal gücüne bir hakaret olurdu.
Gerçekten harika bir kitaptı.Sadece bölümün başında yazan cümleler çok mantıksızdı.O da herhalde Türkçe'ye çevrilirken anlamsızlaştı.Bir de aşağıdaki resimde göreceğiniz gibi -merak etmeyin Türkçe versiyonunda da aynı- kitabın ve bölümlerin başında bu güzelim çizimlerden vardı.Böyle olan kitapları daha bir çok seviyorum.Bence kitabı güzel,masalsı ve hafifte gizemli bir hava katıyorlar.
Son bir şey daha söylemek istiyorum.Ve bunu söylediğim için büyük ihtimalle kitapseverler tarafından çarpılacağım ama yine de söylüyorum.Filmin sonunu daha çok beğendim.Yanlış anlaşılmasın bu son da güzeldi ama diğeri sanki daha bir hoştu.Tabi bu kitabın güzelliğinden bir şey kaybettirmiyor.
Yazımı kitapta çok sevdiğim bir diyalog daha doğrusu bir alıntı ile bitirmek istiyorum.Yalnız kitabın sonu ile ilgili size bilgi vereceği için filmi izlemeyenler ve kitabı okumayanlar için alıntıyı es geçmenizi tavsiye ediyorum.
"Şu halde, bilmeni istediğim, zihnimin içinde neden seni artık bulamadığımdır.Hala oradasın, kesinlikle , fakat bir hayalet gibi varsın, çok belirsiz bir ifadeyle.Fazla uzun olmayan bir zaman önce zihnimde gümüş bir ateş yanıyordun; kalbin yanıyordu.Fakat handaki o geceden sonra karışık ve loş bir hal aldı ve şimdi yerinde bile değil."
Yvaine canına kastetmiş olan yaratığa karşı merhametten başka bir şey hissetmediğini fark etti;böylece,"Aradığın kalbin artık benim olmaması mümkün müdür?"dedi.
Kitap Gezgini
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder