30 Mart 2013 Cumartesi

Gittim Gördüm : 7. Ankara Kitap Fuarı

                               


      ATO'dan sonra Ankara Kitap Fuarı çok büyük hayal kırıklığı yaşattı.Yer olarak zaten çok kötü bir seçim olmuş.Çok kasvetli bir havası vardı.Ortalık pazar yeri gibiydi.
     
    Diğer hayal kırıklığım ise yayınevlerinden oldu.Nerdeyse hiçbir yayınevi yoktu.Çoğunluk kitapeviydi.İndirimlere gelirsek genel olarak %20lik bir indirim vardı.5-10 TL'lik kitaplarda vardı ama onlarda klasikler ve popüler olmayan kitaplardı.Aslında kitap fuarlarının amacı insanların daha ucuza kitap almasıdır.Aynı zamanda yayınevlerinide tanımaya olanak sağlar.Belkide ben yanlış biliyorumdur.

       Bunca olumsuz olaya rağmen yinede birkaç kitap aldım :)



     Bu fuarın sevdiğim bir özelliği vardı.O da stantlardaki görevlilerdi.ATO'daki görevlilerden çok daha yardımseverdiler.Özellikle Kelime Yayınları'ndaki Gözde Gülcan Yıldız.Standa yaklaşır yaklaşmaz hemen benimle ilgilendi ve kendisinin sevdiği birkaç kitabı tanıtmaya başladı.O kadar sevecen ve samimi davrandı ki önerdiği bir kitabı alamadan edemedim.Umarım gelecek kitap fuarındaki bu şevki diğer stant görevlilerinde de görebiliriz.
     
    Bir de Tudem standındaki görevliye çok teşekkür ediyorum.Üç kitap aldım diye 5 TL gibi büyük bir indirim yaparak (!) bana büyük bir iyilik yapmış gibi davrandı.Bu iyiliğin altından nasıl kalkarım bilmiyorum!

    Ankaralıların daha iyi bir fuarı hakkettiğini düşünüyorum.Gelecek fuarlarda bu indirim konusunda bir şey yapmazlarsa fuara gitmektense internetten almayı tercih ederim.




28 Mart 2013 Perşembe

Neil Gaiman : Mezarlık Kitabı

                                          

                 "Bu mezarlıkta özgürüm ve istediğim yere gitmeye hakkım var."


                                                     TANITIM
    
    Arkadaşlarının Bod diye hitap ettiği Nobody Owens normal bir çocuktur.

Eğer bir mezarlıkta yaşamasaydı, hayaletler tarafından büyütülüp yetiştirilmeseydi ve yanında ne canlıların ne de ölülerin dünyasına ait olan sadık bir koruyucusu olmasaydı, Bod tamamıyla normal olurdu.

Bir çocuk için mezarlıkta tehlikeler ve maceralar vardır –tepenin altındaki çok yaşlı Çivit Renkli Adam, gulyabanilerin terk edilmiş şehrinin bulunduğu çöle açılan bir geçit, korkunç bir tehdit saçan tuhaf Bekçi...

Ama Bod mezarlıktan ayrılırsa, ailesini de öldürmüş olan Jack denen adamın saldırısına uğrayacaktır...


20 Mart 2013 Çarşamba

Alice Ölüler Diyarında

                               
                                                   


      Yeni bir yayın evi olan Elf Yayınlarına ve yeni bir yazara Mainak Dahr'a  (yazarın bu kitabı hariç 11 kitabı daha var) merhaba diyin.

       Kapağıyla olsun konusuyla da ilgimi çeken bir kitaptı.Ve sonunda kitabı almayı başardım.Kesinlikle pişman olmadım ve ikincisini de sabırsızlıkla bekliyorum.Üstelik sonunu nasıl bittiğini düşünürsek.
         
          Okuduğum kitaplarda genellikle amerikalıların iyi taraf olmasına alışmışım.Ama  diğer kitapların aksine bu kitapta amerikalılar ve çinliler düşman olarak gösterilmiş.Yazarın farklı bir bakış açısı getirdiği iyi olmuş.
             
         Olaylar Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de geçiyor.Ayrıca kitapta hint isimlerine oldukça sık rastlıyorsunuz.Bunun nedenide herhalde yazarın hintli olmasından kaynaklanıyor :)
     
      Kitabın Alice Harikalar Diyarında'nın zombi versiyonu olarak düşünme hatasına düşmeyin çünkü değil.Aliceler farklı.Ama konu Alice Harikalar Diyarında kitabı çevresinde gelişiyor.
           
        Olayın nasıl başladığına gelirsek.Alice nöbet tutarken tavşan kulaklı bir ısırıcıyı fark ediyor.Tam onu vuracağı sırada ısırıcı bir delikte kayboluyor.Alice'te ısırıcının peşinden gidiyor ve delikten aşağı düşüyor.Zaten her şey onun delikten düşmesiyle sarpa sarıyor.Yazarın burada yaptığı benzetmeyi fark ettiniz mi?Ettiyseniz yazıma devam ediyorum :) Alice'in 15 yaşında olmasına rağmen çok iyi dövüşmesi ama çok iyi okuyamaması işin cilvesi olmalı.Ama zaten ortalıkta okuyacak fazla bir şey olmadığından ve hayatta kalmanın daha önemli olduğu yerde okuyamamak çok da önemli olmasa gerek.
              
          Vampirler değişiyorlarda zombiler neden değişmesin değil mi?Yazar  bu soruya cevaben yepyeni bir zombi versiyonu yaratmış.Ya da kitaptaki adıyla ısırıcıları.İnsanları yemiyorlar.Hatta hiç acıkmıyorlar ve susamıyorlar.Onların vejetaryen olduklarını söylebiliriz sanırım.Bu kitapta sevdiğim özelliklerden biride buydu.Daha fazla ayrıntı vermek isterdim ama o kadar çok şey vardı ki hangisini yazacağımı şaşırdım.Üstelik daha fazla ayrıntı versem kitabında tadı kaçardı.

          Yazımı kitapta beğendiğim iki alıntıyla bitirmek istiyorum.

"Tanrı'yı oynamaya çalıştık ve ortaya çıkardıklarımız için henüz hazır değildik."

"Onlar ısırıcı değil,ama insan,bu da onların ısırıcıların hissetmediği bir şeyi hissedecekleri anlamına geliyor.
- O nedir Alice?
- Korku."


                                                                         İyi Okumalar!


       
         

14 Mart 2013 Perşembe

Dünya Saati'ne Sizde Katılın !

              


Domino etkisinin nasıl olduğunu bilirsiniz. Belirli bir sistem içinde yer alan her şey birbirini etkiler. Birinin ilk taşı düşürmesiyle yepyeni bir tablo karşınıza çıkar. Bu değişimin ta kendisidir ve yalnızca bir kişinin adım atmasıyla başlar. Buradaki ilk domino sizsiniz! Değişimi başlatmak için gücünüz var. Siz ve sizin etkilediğiniz diğer domino taşları gezegenimiz için arzu ettiğimiz geleceği yaratmamızı sağlıyor.
Dünya Saati, her yıl iklim değişikliği başta olmak üzere gezegenimizin karşı karşıya olduğu çevre sorunlarının çözümünde herkese rolünü hatırlatıyor. Bir insanın tek başına yaptığı değişim daha sonra etrafına ilham veriyor. Dünya Saati'ni dünyanın en büyük küresel çevre hareketi yapan, bireylerin değişime olan inancı, değişim için yaptıkları. Bu yüzden Dünya Saati'nde sembolik olarak kapatılan ışıklar enerji tasarruf etmekten ziyade gezegenimizin geleceği için bireyler ve kurumlar olarak doğaya uyumlu, sade yaşamın yollarını aramak için değişim kararı almak yapılan başlangıcı simgeliyor.



    Dünya Doğayı Koruma Vakfı'yla 2007 yılında Sidney kentinde başlatılan bir etkinlik.Etkinlikten geçen sene haberim olmuştu ve keşke daha önceden haberim olsaydı demiştim.

         Konunun kitapla bir ilgisi olmadığını biliyorum ama günümüzdeki iklim değişikliği ve çevre sorunlarına dikkat çeken bu olaya lütfen sizde 23 Mart 2013 cumartesi 20:30-21:30 saatleri arasında ışıklarınızı bir saatliğine de olsa kapatarak destek verin.

http://www.dunyasaati.org/bireysel-katilim  bu bağlantıdaki formu doldurarak sizde destek olduğunuzu gösterebilirsiniz.













13 Mart 2013 Çarşamba

Karen Marie Moning : Ateş Dizisi / Karanlık Ateş


                      


     
           İlk olarak aynı kitabın iki farklı kapağını paylaşmamın sebebi aradaki farka dikkat çekmek istemem.İkinci kapak ne kadar güzelken birincisi konuyla alakasız ve hiç beğenmedim.Bendeki şansa bakın ki bendekinin kapağı birincisiyle aynı.

          Neyse biz kitabın içeriğine dönelim.Kitap Mac'in ablasının ölüm haberini  alması ve katilinin bulunması için İrlanda'ya gitmesiyle başlıyor.Bütün olaylar İrlanda'da geçiyor (bence artık farklı ülkelere yönelme zamanı gelmişti).

     İrlanda'da geçirdiği sürede kendisiyle ilgili bazı gerçekleri öğreniyor.Kendisi bir Sidhe-kahinidir.Bu da ona Faelerin gerçek yüzünü görmesi gibi bir özellik kazandırıyor.
        
       Her kitapta olduğu gibi bu kitaptada yakışıklı-gizemli bir baş erkek karakter vardı.Jericho Barrons.Yanlız tahminimin aksine ikisi birbirine aşık olmuyor.Hatta Mac hiç kimseden hoşlanmıyor.

          Birde yakışıklı prens V'lane var.Onunda iyi mi kötü mü olduğunu anlayamadım.Kitaptaki en komik kısımlardan biri (aslında onun için hiç komik değildi.) Mac'in prensin etkisi yüzünden sürekli kıyafetlerini çıkarıyor olması ama bunun farkında olmamasıydı.

             Seride hiç kavga sahneleri olmaması beni biraz hayal kırıklığına uğrattı.Gerçi sonlara doğru varla yok arasında bir kavga oldu.Kitabın sonunuda öyle bir bitirdiler ki!İkinci kitabını en yakın zamanda almayı planlıyorum.

               Bu tarzı seviyorsanız Yasmine Galenorn'un yazdığı seriyi öneririm.


                                                                        İyi Okumalar!


     

Alyson Noel : Ölümsüzler Serisi

             ÖlümsüzlerMavi Ay Ölümsüz Aşk /  Ölümsüzler


      "Korkunç bir kazada anne ve babasını kaybeden on altı yaşındaki Ever Bloom, insanların auralarını görmeye, düşüncelerini duymaya ve sadece dokunarak tüm hayat hikayelerini anlamaya başlamıştı. 
        İnsanlarla iletişim kurmaktan kaçan ve yeteneklerini bastırmaya çalışırken yoldan çıkan Ever'ın yeni lisesinde kaçık yaftası yemesi de uzun sürmeyecekti. Ancak çok geçmeden Damen Augustela tanışan Ever için yeniden mutluluk umudu doğdu. Damen yakışıklı, sıradışı ve çekici bir tipti. Dahası asil bir ailedendi. Ever'ı yiyip bitiren onlarca dert ve düşünceden genç kızı sıyırabilen tek kişi oydu. Öyle yoğun bir sihri vardı ki, adeta doğrudan Ever'ın ruhunu görüyordu. Ever sır ve gizemin çekici dünyasında derinlere indikçe, aradığı cevaplar yerine daha fazla soruyla karşılaştı. Damen'ın kim -ya da ne- olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Adı gibi bildiği tek şey ise ona sırılsıklam ve çaresizce aşık olduğuydu."


11 Mart 2013 Pazartesi

Kiera Cass : The Selection/Beni Seç

              


  
     The Selection ya da türkçe adıyla Beni Seç ne güzel kitaptı öyle.Böyle özgün bir seri çok nadir rastlanır.O yüzden yazarın kıymetini bilelim. Üstelik grip olduğum bu son günlerde ilaçtan daha iyi geldi bana.

      Kitabı bu kadar geç okuduğum için hem pişmanım hem de çok mutluyum.Pişmanlığımı okuyan herkes anlamıştır ama neden mutluyum diye sorarsanız nedeni ikinci kitabı çıkmasını ilk çıktığı zaman okuyanlardan daha az beklemem derim :)

          Aslında kitabı hemen alıp okuyacaktım ama 299 sayfa olduğunu görünce cesaret edemedim.Herkes gibi kitap daha çıkmadan serinin hayranı olmuştum ve okumaya başlar başlamaz kitabı bitireceğimi biliyordum.Ama sonunda dayanamadım ve bir çırpıda bitirdim.

         Kitaptaki olaylara gelirsek...
        
         İlk bölümlerde Aspen'in tarafını tutuyordum.Bizim fakir ama gururlu Aspen'imiz.Ta ki America'yı saçma bir olay yüzünden terk edene kadar.
          
    Prens Maxon.Yakışıklı,kibar,mütevazi Maxon.America onunla ilk tanıştığında onu biraz ukala bir tip olarak görmüştüm.Daha sonraki olaylarda fikrim tabiki değişti.Anladığınız gibi America'nın Maxon'ı seçmesini dilerim.
            
        En gıcık kaptığım karakter Celeste.Özellikle röportaj gününde zorla America'yla kıyafetlerini değiştirmeye zorlaması beni çileden çıkardı! :) 

          Asiler olayı çok ilginçti.Özellikle ne aradıklarını (tabi bir şey arıyorlarsa) merak ediyorum.Bir de America'nın arkadaşı Marlee neden saraydan gitmek istemiyor?Asilerin casusu olabilir mi?İkinci kitapta umarım bunu öğrenebiliriz.

           Kitapta America'nın kapaktaki elbiseyi giymesini bekledim ama olmadı.Bunu söylüyorum çünkü daha okumayan varsa bu beklenti içinde okumasınlar.Bir de doğum günü partisinde keman çalması yerine şarkı söyleseydi daha iyi mi olurdu acaba?Neyse artık olan olmuş diyorum ve ikinci kitabı merakla bekliyorum.

              Kitabın dizisinin çekildiğini ve eğer pilot bölüm onayını alırsa sonbaharda izleyebileceğimizi söylemek istiyorum.Zaten bu kitabı anlatmak ancak diziyle olurdu.Filmi çekilseydi ne kadar sahnenin atlayarak çekileceğini düşünmek bile istemiyorum.


                                                                   İyi Okumalar!
              
          





8 Mart 2013 Cuma

Reşat Nuri Güntekin : Çalıkuşu


   
      Eveet.Uzun bir aradan sonra yine yepyeni bir kitapla karşınızdayım.Bu sefer ülkemizde bir klasik olan Çalıkuşu kitabını okudum ve gerçekten sevdim.
         
       Genellikle bu tarz klasikleri okumaktan pek hoşlanmam.Çünkü çok fazla osmanlıca ve arapça kelimeler geçiyor ve anlamlarına bakarak okuyayım derken kitabın tadı kaçıyor.Çalıkuşu'nda da bu kelimeler vardı ama çok sık geçmiyordu.Bu da anlamayı kolaylaştırıyor.Ayrıca yazarın dilinin ne kadar akıcı olduğuna dair bir şey söylemeye gerek bile görmüyorum.
           
        Kitabın konusuna gelirsek Fransız Lisesi mezunu Feride nişanlısını ve ailesini İstanbul'da bırakarak Anadolu'da küçük bir köyde öğretmenlik yapmaya karar verir.Gittiği her yerde bir kadın olarak bağımsız yaşamaya çalışmasının zorluklarını görür.Aynı zamanda kitapta gittiği her yerde Kurtuluş Savaşı'nın etkilerini de görülüyor.

        Kitap çok eğlenceliydi.Romanda  en sevdiğim karakter  ki diye sorsanız herhalde size en az Feride kadar komik ve eğlenceli olan Doktor Hayrullah'tı derim.
         
          Kitapla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum.Çalıkuşu ilk kez 1922 yılında Vakit gazetesinde tefrika edilmiş ve aynı yıl kitap olarak basılmıştır. Beşinci baskısından sonra eser, 1939 yılında bizzat Reşat Nuri Güntekin tarafından sonra tekrar yayımlanmıştır.   



                                                                     İyi Okumalar!